İbadetleri Zor Gösteren Şeytanın Algı Oyunu
İbadetleri Zor Gösteren Şeytanın Algı Oyunu; gençlerimiz, orta yaş çalışanlarımız, hatta ihtiyarların bir kısmı bile ibadetler hususunda gevşek davranıyor. Hâlbuki sorsanız, sorgulasanız gerçek anlamda bu insanların samimi birer Müslüman olduğunu görürsünüz.
Zaten İslam fıkhına göre ibadetleri yapmayan; lakin inkâr etmeyen kâfir olmaz. Bu yüzden ibadet hususunda gevşek davranan ve tembellik eden kardeşlerimiz eksik hususlarıyla beraber Müslümandır. O halde Müslümanken, dinine uygun şekilde yaşamaya mani olan unsurlar nedir?
Neden Müslümanlar inandıkları gibi yaşamıyor? Neden Müslümanların kahir ekseri ibadetler hususunda tembel davranıyor? Bu soruların cevabını iki kısımda incelemek en doğru olacaktır. Çünkü birinci etken, Müslümanın iç âleminde yaşadığı, şeytanın iğfasına kapılarak, sanki ibadetler onun tüm vaktini alacak ve ona hiç zaman kalmayacak algısıdır. İkinci etken ise çevre faktörüdür. Biz öncelikle kimi Müslümanların ibadet hususunda tembellik yapmasının nedenlerini ele alalım.
1 – İbadetler Hususunda Tembellik Etmek
İnsanın en büyük handikapı, inandığı gibi yaşamamasıdır. Bu insanı rahatsız eder. Sadece bu değil, her ikilem, her ikiyüzlülük insanı rahatsız eder. Ya göründüğün gibi olmak vardır. Ya da olduğun gibi görünmek vardır. Hazreti Ömer diyor ki;
“Eğer inandığınız gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız inanmaya başlarsınız”
Bu sözün derinliğine indiğinizde, ibadetler hususunda tembellik edenler Müslümanlar için kötü bir sonu anlatan, korkutucu bir söz. Müslümansınız; ama yaşam hususunda Müslümandan başka her şeye benziyorsunuz, o halde siz yakın bir zamanda benzediğiniz şeye inanmaya başlarsınız.
Nitekim biz Hristiyan gibi yaşayan Müslümanların, bir süre sonra Hristiyan olacağını söylemiyoruz. Çünkü tarih boyunca, İslam’dan başka dinlere geçmek kibriti ahmer kadar azdır. Fakat Hristiyan gibi yaşayan bir Müslümanı bekleyen tehlike, bir süre sonra Hristiyan gibi düşünmesidir.
Şöyle ki, faiz İslam dinine göre haram iken, bir Hristiyan gibi yaşayan bir Müslüman, bir süre sonra der ki” Efendim! Bu zamanda faizsiz iş olur mu?” İşte bu söz ve bu düşünce o insanı İslam dairesinden çıkarır, küfre düşürür. Ta ki bu düşüncesinden ve bu sözünden tövbe etmedikçe küfür üzere ölür.
Yukarıda ki misalde de görüldüğü üzere İslam dairesinden çıkmak, kurduğunuz kısa bir cümleyle bile mümkün. Kimse dini İslam’dan davulla, zurnayla çıkmıyor. Yaşarken benzediği şey gibi inanmaya başladığında, onların fikirleri ve düşüncelerinin etkisiyle, onlar gibi düşünüp, onlar gibi konuşuyor. Bu durum o insanın küfre düşmesine yeterli oluyor.
Demek ki bir insan Müslümansa, Müslüman gibi yaşamalıdır. İbadetler, imanın kendisini artırmasa bile, nurunu artırır. İnsana kalp kuvveti kazandırır. Ona İslam cesareti, mümin duruşu bahşeder. Dahası her ibadet, onu yerine getirmenin huzuru ve güvenini bahşeder.
Bir Müslümanın gündelik hayatında, sıklıkla yapması gereken ibadet namazdır. Zekât senede bir kez, hac ise sadece bir defa farzdır. Üstelik bu iki ibadet, yalnızca zengin Müslümana farzdır. Yine oruç ibadeti senede sadece bir aydır. Bu ibadet ise ancak sağlıklı olanlar için farzdır.
Tüm bunlardan yola çıkarak, “Müslümanın gündelik hayatında dikkat etmesi gereken tek bir ibadeti vardır, o da namazdır” dersek yanlış söylemiş olmayız. Ve namazın bir gün boyunca alacağı vakit sadece bir saat eder. Oysa insanın bir günde 24 saati vardır. Üstelik vakti gelmeyen namaz insana farz değildir.
Kişi ancak vakti gelen namazdan sorumludur. Ancak şeytan o namazı sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gösterir. Sanki sürekli namazda olman gerekliymiş gibi, sanki kıl kıl ama hiç bitmeyecekmiş gibi gösterir. Oysa bunun gerçekle bir alakası yoktur. Bu sadece şeytanın bir iğfasıdır.
Namaz kılanlar bilir ki, beş vakit namaz kılmak öyle sanıldığı kadar zor değildir. Hele de bir süre sonra, alışkanlık edindiğinizde ve bu yüzden abdestli gezdiğinizde, namazın sizin için ne kadar kolay ve zahmetsiz olduğunu fehmetmeniz hiç zor değildir.
Bunun dışında, doğru sözlü olmak, dürüst olmak, emanete hıyanet etmemek, kul hakkı yememek, haram kazanmamak gibi meselelerde birer ibadet hükmündedir. Lakin bu erdemler, Müslüman olan veya olmayan her insanın göstermesi gereken bir erdemdir. Bunlar erdemli insan olmanın gerekliliklerindedir.
“Ben, cinleri ve insanları; ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” – Zâriyât Suresi 56. Ayet
-
Günah İşlediği İçin Sevaptan Kaçmak
Bazen bazı kardeşlerimize rastlıyoruz. Onlarla baş başa kaldığımız zaman, utana sıkıla “Hocam aslında namazlarımı kılarım; lakin günah işlediğimden namaz kılmıyorum” diyor. Bu Müslüman sevapla günahı, haramla helali aynı yere koyamıyor, bunu ibadetlere ve helale verdiği yüksek değer yüzünden yapıyor. Oysa insan bir kötülük etse, hemen peşinden bir iyilik yapmalı ki, iyilik kötülüğü öldürsün.
Öyle ya! Mahşer meydanındaki terazi iyilikleri ve kötülükleri tartacak, hangi taraf ağır basarsa o taraftan olacaksın. O halde bir insan kötülük yapıyor diye nasıl iyiliği terk edebilir? Ya da günah işliyor diye nasıl olur da sevabı terk edebilir?
Akıllı insan hayatın bir mücadele olduğunu anlamalıdır. Bu mücadele, insanların nefsiyle ve şeytanla kıyamete dek sürdüreceği bir mücadeledir. İnsan ne zaman ölürse, mücadelesi de o zaman biter. O halde bir Müslüman hangi günahı yapıyorsa yapsın, sevapları terk etmek yerine, o günaha karşılık misliyle sevap işlemelidir.
O Müslüman da ki bu samimiyet, bu gayret bir süre sonra onu günah işlemekten alıkoyar. Bu durum sonsuza kadar devam etmez. Nitekim nur ve kir bir arada durmaz. Ağır basan her ne ise, yekdiğeri orayı terk eder. Bu yüzden sevaplar hususunda Müslümanlar gayretkeş olmalıdır. İşlediği günahlar onu sevap işlemekten alıkoymamalıdır.
Müslümanı gündelik hayatında onu münafıktan ve kâfirden ayıran çizgi namaz olduğu için, konuyu namazla misallendirdik. Tabi ki konumuz namaz değil; fakat namazla alakalı malumat için, namaz kılmak neden zor geliyor? Adlı konumuzu tetkik edebilir.
2 – İbadetleri Zorlaştıran Çevre Faktörü
İnsanın yaşadığı ortam, yaşadığı ülke, yaşadığı şehir ve mahalle, ibadetler hususunda belirleyicidir. Çünkü insanlar birbirinden etkilenir. “Üzüm üzüme baka baka kararır” misali, insanlarda birbirlerinin davranışlarını düşüncelerini ve anlayışlarını taklit eder. Resulullah sav buyuruyor ki;
“Kişi arkadaşının dinindendir”
Bu hadisten anlaşılacağı üzere, insanın çevresi daimi olarak gezdiği ve beraber vakit geçirdiği arkadaşı, onun dinini belirleyecek kadar kişi üzerinde etkilidir. Kimi insanlar bu etkinin farkında iken, kimileri bilinçsiz ve bu etkiden habersizdir.
İstemeden arkadaşı gibi düşünür, arkadaşı gibi konuşur, arkadaşı gibi inanır; fakat bunun farkına bile varamaz. Nitekim arkadaş kötü bir arkadaş ise, kişi o arkadaştan zehri gram gram alır ve sonunda arkadaşından daha beter bir hale gelir.
Bu yüzden Müslümanın güzel insanlarla arkadaşlık etmesi dini bir vecibedir. Bu vecibe sadece dini değil, aynı zamanda aklında bir gerekliliğidir. Leş kargası ile arkadaş olanın, bir leşe gideceği aşikârdır. Bu yüzden Müslüman, kendisinden manevi olarak istifade edeceği insanlarla arkadaş olmalı, böylesi ortamlarda yer almalıdır.
“Kendisinden istifade edeceğim bir insan yok” diyen kardeşlerimizde olabilir. Gerçekten bilgi açısından dolu olup, kendi ayarında arkadaş bulamayan insanımızda mevcuttur. Bu durumda ya kendinden ilim noktasında daha aşağı biriyle arkadaş olarak ona tebliğ vazifesi yapmalı, ya da inzivaya çekilip, kendini yetiştirme hususunda daha gayretli olmalıdır.
Çünkü insanın vakitten daha kıymetli bir varlığı olmadığı gibi, değer biçme hususunda, vakte biçtiği değer kadar yanılgıya düştüğü başka bir şey yoktur. Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.
İbadette Tembel Olmanın Sebepleri Nelerdir?
İbadetleri Zor Gösteren Şeytanın Algı Oyunu adlı konumuza son verirken, ibadetler neden zor gelir? konusuyla alakalı videolar izlemek isterseniz, burayı tıklayarak youtube üzerinden izleyebilirsiniz.