Şeriat Devleti Hırsızın Kolunu Keser mi?
Şeriat Devleti Hırsızın Kolunu Keser mi? Dünya üzerinde müthiş bir algı operasyonu var. Hâkim zihniyet veya güç odakları hoşlanmadıkları her ne varsa, onu basın, medya ve reklam kampanyaları ile kısa sürede linç edip öcü olarak gösterebiliyor.
Bu yalnız Müslümanlar ve inançları için geçerli değildir. İşlerine gelmeyen, hoşlanmadıkları her mesele için kolayca bunu yapabilirler. Size aslında korkak olanı kahraman ve kahraman olanı da korkak olarak gösterebilirler.
Bugün ülkemizde bile, üstelik halkın %99 Müslüman iken, hem de bundan yüz sene evvel bu halk şeriatla yönetilmiş iken, şeriat dendiğinde hemen akla kol kesilmesi geliyor. Gerçekten de şeriat demek kol kesmek midir? İslam şeriatının kol kesmekten başka hiçbir hükmü, insanlığın saadetine uygun hiçbir kuralı yok mudur?
Osmanlı imparatorluğu 614 sene şeriatla üç kıtaya hükmettiği halde, tebaasının yarısı kolsuz muydu? Veya Osmanlıda kafa kol kesmek, pırasa doğramak gibi bir şey miydi acaba? Tüm bu soruları cevaplamadan önce Şeriat nedir? Bunun cevabını verelim.
Şeriat Nedir?
Şeriat dendiğinde insanların aklına gelen ilk şey İslam’dır. Aslında şeriat kelime anlamı ile yol demektir. Yani Hristiyanların dini emirlerinin tamamına Hristiyan şeriatı denilebileceği gibi Yahudilerin dini emirleri için Yahudi şeriatı denebilir. Fakat şeriat kelimesi Arapça olduğundan neredeyse İslam’la özdeşmiş, şeriat denince de hemen akla İslam gelmiştir.
Biz şimdi Yahudi şeriatını veya Hristiyan şeriatını işlemeyeceğiz. İslam şeriatı nedir? Bunun üzerinde duracağız. İslam şeriatı Kuran-ı Kerimin ve Resulullah sav hadislerinin ve yine kıyas ve icma yapan müçtehit fukahanın, İslam dininden çıkardığı hükümlerin bütünüdür.
Ehlisünnet inancına göre İslam’da dört delil vardır. Bunlar kuran, sünnet, kıyas, icmadır. Bu dört şeyden çıkan hükümler şeriatı oluşturur. Kıyas ve icma ile çıkarılan hükümler kurana ve sünnete ters düşemez, bilakis kuranı ve sünneti destekler. Mezhep imamlarının ibadet ederken kurandan ve sünnetten çıkardığı hükümleri bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
Şeriat Kol Keser mi?
Şeriat kol keser, şeriat kafa da keser. Fakat şeriat kol ve kafa kesmektir dersek ciddi bir aptallığın içine düşeriz. Çünkü kol ve kafa kesmek İslam şeriatının binlerce emrinden sadece iki tanesidir. Bunların hepsini atlayıp şeriatı kafa ve kol kesmeye indirgemek kimi mihrakların kasıtlı bir propagandasıdır.
Nitekim kol kesmenin ve kafa kesmenin şartları vardır. Burada kafa kesmekten kasıt ölüm cezasıdır. Kişinin ille de kafasının kesilerek öldürülmesi demek değildir. Kişi idamla veya başka yollarla öldürülebilir. Mesela Amerika’daki idamlar, zehirli iğne ile veya bir dönem elektrikli sandalye ile uygulanmıştır.
Çağdaş Amerikalılar İslam şeriatına göre yaşamadıkları halde, İslam şeriatını uygulamadıkları halde, kimi eyaletlerinde hala idam cezası hükmü uygulanmaya devam etmektedir. Demek ki bir şeriatta sırf idam cezasının olması, o şeriatın istenmemesine gerekçe gösterilemez.
İslam şeriatı, kol kesmeyi şarta bağlamıştır. Sakız çalan bir çocuğun kolunu kesmez. Açlıktan fırından ekmek çalan veya pastaneden baklava çalan gençlerin kolunu kesmez. Aksine bu insanların genel durumu araştırılarak yoklu ve sefalet içinde oldukları için hırsızlık yaptıkları anlaşılırsa, onlara Beytül maldan yani devlet hazinesinden maaş bağlanır.
Şayet hırsızlık yapan kişi zaten çalışan bir insansa ve buna rağmen hırsızlık yapmışsa, o zamanda bu adamın aldığı maaş araştırılır. Eğer aldığı maaş bir insanın veya yükümlü olduğu ailesinin geçimini sağlayamayacak kadar düşükse o zaman bu adamın kolu yine kesilmez. Ona maaş veren patronun kolu kesilir.
Az maaş vermiş, işçisinin karnını doyurmamış, alın terini ve hakkını gasp etmiş onu harama ve hırsızlığa teşvik etmiştir. İşte bu yüzden çalışan hırsızın değil, çalıştıran patronun kolu kesilir. Nitekim Osmanlı imparatorluğu hüküm sürdüğü 614 sene boyunca kayıtlara geçen kol kesme vakası sadece altı kişidir.
Altı kişiye bedel milyonların rahatı ve huzuru temin edilmiş, kapı kilidini bilmeden, kapıları açık yaşamış insanlar, oysa şimdilerde demir korkuluklar, çelik kapılar bile hırsızlıklara mani olamıyor. Yüzbinlerce hırsızlık vakası var. Hırsızlık yüzünden ne can emniyeti ne mal emniyeti var. Müslüman olan ülkemizin ana haber bülteninden hırsızlık vakalarını kaldırırsan, haber sunacak olay kalmaz.
Ve yine şeriat; büyük büyük para çalanları, devleti soyan hırsızları, bankaları boşaltan eşkıyaları, halkın malını mülkünü talan edip, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yandaşlarına peşkeş çekenleri affetmez, işte bunların sorgusuz sualsiz kolunu keser.
Kapitalist Düzen mi İslam Şeriatı mı?
Her şey zıttı ile kaimdir. Bir düzenin iyiliği o düzenin muadilleriyle kıyaslandığında ortaya çıkar veya yine muadilleriyle kıyaslandığında zararı ortaya çıkar. Sosyalizmin çöküşünden sonra Yahudi nizamını saymazsak eğer, dünyada en bilinen iki nizam vardır. Bunlardan biri kapitalist nizam, diğeri ise İslam nizamıdır.
Neredeyse tüm dünya kapitalizmle yönetilir. Ülkemizde kapitalist bir yönetim anlayışıyla varlığını devam ettirir. İslam nizamının hüküm sürdüğü bir ülke yoktur. Suudi Arabistan ve İran gibi ülkelerde İslam şeriatı bütünüyle değil, kısmen uygulanmaktadır. Yönetici ve idarecilerin işlerine geldiği şeriat kurallarını uygulayıp işlerine gelmediğini rafa kaldırması sebebiyle, biz bu ülkelerin İslam şeriatıyla yönetildiğini söyleyemeyiz.
Fakat yine de İslam şeriat hükümlerinin sadece bir kısmı uygulanıyor olsa bile, hırsızlık vakaları, gasp cinayet veya adam kaçırma gibi vakalar neredeyse yok denecek kadar azdır. Hatta bu gibi adi vakalar yok desek yeridir.
Kapitalist düzenlerde kişi suça teşvik edilir. Kişi suç işleyince de kolluk kuvvetleri onu yakalar adalete teslim ederek cezasını verir. Oysa İslam insanları suça teşvik etmez. Suça giden yolları kapatır. Suça sebep olacak şeyleri yok eder.
Meselenin anlaşılması için bir örnek verelim. Mesela Kapitalist, laik, çağdaş düzene göre anason ve üzüm ekmek serbest, anason ya da üzümden içki ve şarap yapmak serbest. Yine bunların reklamı, dağıtımı ve alkolün alınması yasaldır.
Hatta bizatihi devlet, kendi eliyle anason ektirir, kendi rakı fabrikası kurar (Ülkemizde sarıklı sakallı inançlı kesimin hala canhıraş savunduğu AKP 18 rakı fabrikası açmakla övünmüştür) rakıyı üretir, reklamını yaptırır, dağıtımını yapar, ruhsat verdiği yerlerde sattırır, içilmesini ve kolayca satın alınabilmesini sağlar.
Vatandaş kötü olan hatta kötülüklerin anası olan içkiye kolayca ulaşabilir, onu satın alıp içebilir, sarhoş olup aklı gittiğinde ırza tasallut etse, adam öldürse, kolluk görevlileri anında başında biter, yaka paça tutarak kodese götürür ve bu insanı ömür boyu hapislerde çürütür.
Hâlbuki kapitalist nizam bu adamın sarhoş olup suç işlemesine sebep olacak her kolaylığı sağlamıştır. Sonrada bu adam suç işlediğinde karşısına dikilip cezasını kesmiştir. Oysa İslam’da bu adamın sarhoş olmaması, aklını kaybetmemesi için gereken tüm tedbir alınır.
İslam şeriatı anasonu ektirmez. Onu rakı yapacak fabrikayı ne kendi kurar ne de başkasına kurdurur. İçkinin reklamını yaptırmaz. Meyhane açtırmaz, kolayca içkinin temin edileceği satış yerlerine müsaade etmez. Böylece kişi sarhoş olmak istese bile bu fırsatı bulamaz, bir şişe içki temin edip sarhoş olarak suç işleyemez.
Şayet bütün bu imkânsızlıklara rağmen içkiyi temin etse veya el altından kendi imal etse, sonrada sarhoş kafa ile suç işlese o zaman da hâkimin karşısına geçip “beni siz suça teşvik ettiniz, kötülüklerin anasına siz alıştırdınız” diyemez.
Sultan Abdülhamit Han İçki Fabrikası Açtı mı?
Bu aslında cennetmekân Sultan Abdülhamit hana iftiradır. Bu iftira ve çarpıtma; trol dediğimiz ve siyaset uğruna her değeri ayaklar altına alan bir takım güruhun “18 rakı fabrikası açtık” diyerek övünen, buna rağmen de seçimleri kaybeden Binali Yıldırımın, bu sözünü savunmak uğruna Sultan Abdülhamit hana attığı bir iftiradır.
İslam fıkhına göre, İslam’ın hükümleri yalnızca Müslümanlar için geçerlidir. İslam Hristiyan olana domuz etini veya şarabı yasaklamaz. Bu yasaklar Müslümanlar içindir. Cennetmekân Sultan Abdülhamit han Müslümanlar için rakı fabrikası kurmuş değildir. Rakı fabrikasına gayrimüslim dediğimiz Müslüman olmayan azınlık tebaa için ruhsat vermiştir.
Yani azınlıkta bulunan ve İstanbul’da yaşayan gayrimüslimler devletin parasıyla değil, kendi paralarıyla içki fabrikası açmışlar ve ürettikleri içkiyi de kendileri tüketmişlerdir. Onlara serbest olan içki içmek Müslümana yasaktı. Onların girdikleri meyhanelere Müslümanın girmesi yasaktı. Bir Müslümanın içki içmesinin karşılığında had cezası tatbik edilirdi.
Yani içkide, fabrikada, sarhoş olmakta, gayrimüslimler içindi. Bu işlerin parası da kendi ceplerinden çıkmıştır. Oysa Binali Yıldırımın kurduğu 18 rakı fabrikası tüyü bitmemiş yetimin ekmek parasıyla, devletin parasıyla yapılmıştır. Müslümana içmekte serbesttir. Sultan Abdülhamit’i örnek göstererek rakı fabrikalarına mazeret uydurmak son derece çirkin, yersiz ve alakasız bir benzetmedir.
Ve yine burada, hazır yeri gelmişken, koca sultana cennetmekân Sultan Abdülhamit hana rahmet okumayı bir vazife addederim. Kıymetli atama kıyamete kadar hürmet ve muhabbetim bakidir.
Laik Müslümanlarla Röportaj
Şeriat Devleti Hırsızın Kolunu Keser mi? adlı konumuza son verirken, Müslümanların şeriata bakış açıları ile alakalı başka videolar için buraya tıklayarak youtube üzerinden izleyebilirsiniz.