Vehhabilik İnancı Hakkında 10 Önemli Bilgi
Vehhabilik İnancı Hakkında 10 Önemli Bilgi; vehhabilik sadece ameli noktalarda değil, imanı ilgilendiren noktalarda da ehlisünnet cemaatinden ve ehlisünnet inancından ayrılarak farklılıklar gösterir. İnanç noktasında da ehlisünnete ters düştüğü için vehhabilik inancı diyerek bir başlık atmayı uygun gördük. Vehhabilik çıktığı yer itibariyle bile fevkalade sorunlu ve tartışmaya kapalı bir konudur.
Çünkü Muhammed bin Abdülvehhâb vehhabilik akımını Necid’de başlatmış ve orada yaymıştır. Necid Arap yarımadasında, şimdiki başkent Riyad’ı da içine alan bir bölgedir. Bu bölge için Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
Ibni Ömer (ra) dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav): ”Ey Allah’ım! Şam’ımızı bize hayırlı ve uğurlu kıl. Allah’ım Yemen’imizi de bize hayırlı ve uğurlu kıl” buyurdu. Orada bulunan Ashabı Kiram: ”Necid’imizi de Ya Resulullah” dediler. Hazreti Peygamber (sav) de tekrar: “Allah’ım! Şam’ımızı ve Yemen’imizi bize hayırlı ve uğurlu kıl” dedi. Üçüncü defasında da: ”Felaket ve musibetler, fesat ve dinsizlik orada (Necid’de) dir. Ve orada Karnus-Şeytan (Şeytanin boynuzu) doğacaktır [Buhari, Istiska: 26 No: 990,1 / 351]
Resulullah sav şeytanın boynuzunun çıkacağını söylediği Necid’de 1400 yıldan beri vehhabilik hareketinden başka kayda değer önemli bir gelişme olmadığı gibi, çıktığı zamandan bugüne sarkan, Müslümanların canlarıyla ve mallarıyla uğradığı daha büyük bir fitne olmamıştır.
Öyle ki vehhabiliğin çok güçlü olduğu dönemlerde, kendileri gibi inanmayan Müslümanların kelleleriyle top oynanmış ve yine kendileri gibi inanmayan her Müslümanın canını, ırzını ve mallarını vehhabiler kendileri için helal saymıştır.
Rivayet edilir ki, vehhabilik hareketi tüm Arap yarımadasını kasıp kavurduğunda, yoldan geçen Müslümanı yakalayıp, “Söyle bakalım Resulullah sav kabrinde ölümüdür? Dirimidir?” suali ederek; “Diridir” diyeni kılıçtan geçirmiştir. Hâlbuki Ayetle sabittir ki, şehitler ölmez, Şehitlerin ölmediğine inanan vehhabiler, Peygamberlerin ölmediğine inanamıyorlar. Kaldı ki, peygamberliğin, şehitlikten çok daha yüce bir makam olduğunu da bizatihi kabul ederler.
Mevzubahis hadiseye baktığımızda, vehhabilik hareketinin, katı, zalim, tevilsiz ve müsamahasız bir anlayışa sahip olduğunu görürüz. Aradan belki bin yıl geçmiş bu tutumları bir inanç olduğu için değişmemiştir. Son olarak vehhabiliğin adeta çekilmiş kılıcı olan işid hareketine baktığınızda, onda da yine katı, zalim, tevilsiz ve müsamahasız bir anlayış görürüz.
Nitekim “Ben Müslümanım” diyene namaz rekâtlarını sorarak, yanlış cevap veren tır şoförlerini kurşuna dizdiklerini birçok videoda kanımız donarak izledik. Hamdolsun ki vehhabiliğin sadece Müslümanları kesen çekilmiş bu kılıcı tez zamanda kırıldı da, ümmet daha fazla fitneye düşmekten kurtuldu.
İşidin yaptığı zulümleri öldürdüğü Müslümanları, aldattığı Müslümanları, namuslarını payimal ettiği kadınları ve pkk ya teslim ettiği kadınları buraya yazsak, bir kitap olur. Zaten konumuz bu olmadığı için tafsilata girmiyoruz. Fakat İşidin, vehhabilik anlayışı ve inancı ile hareket ettiğini bilahare bilmeliyiz.
Öte yandan Resulullah sav, yukarıda ki hadisten başka hadislerde de, Necid’de çıkacak fitneyi Müslümanlara haber vermiştir Bu hadisleri sırasıyla zikredelim:
“Son zamanlarda bir kavim türeyecek, sizin babalarınızın duymadıkları şeylerle size hitap edecekler, onların sizinle ilgilenmelerinden ve sizi sapıtmalarından sakının” [Ahmed Ibni Hanbel, Müsned, No: 8276,3 / 206]
Bu hadis bir mucizedir. Çünkü gerçekten de onları dinlediğinizde, onların sohbetlerine katılıp, söylemlerine baktığınızda, onların sözlerini daha önce samimi hiçbir Müslümandan duymadığınızı görürsünüz. İslam adına sizin bildiklerinizin neredeyse tamamını reddederler. Onları aşağıda zaten maddeler halinde yazacağız.
“Necid’de bir Şeytan zuhur edecek, onun fitne ve fesadından bütün Arap yarımadası sarsılacaktır” [Zeyni Dehlan, ed-Dürerü’s-Seniyye, Sh: 54]
Bu hadise baktığımızda Necid’den tüm dünyaya yayılan fitnenin, sadece Arap yarımadasını değil, tüm dünyayı kasıp kavurduğunu, bütün Müslümanların bu fitneden çok etkilendiklerini görürüz. Fakat en büyük etki Arap yarımadasında olmuştur.
“Son zamanlarda bütün Araplara dokunacak ve her Arap evine girecek büyük bir fitne olacaktır, bunların ölüleri cehennemdedir. Dil(le onları yenmek) kılıç yarasından daha tesirlidir” [Ebu Davud, Fitne:3,No:4264,2 / 504]
Arap yarımadasında ve neredeyse bütün Arap ülkelerinde hâkim zihniyet vehhabi zihniyetidir. Vehhabi olmayan birinin belli yerlere gelmesi, makam ve mevki sahibi olması, mal mülk biriktirmesi zordur. Özellikle tekfir hususunda aşırıya kaçan ve Müslümanları tekfir ederek küfre düşen vehhabi durumundan tövbe etmedikçe dinden çıkmıştır. Elbette bunların bozuk fikirleriyle mücadele etmek, yanlış inanışlarını, katı ve yüzeysel akaidlerinin hatalarını koymak kılıçtan daha keskindir.
Vehhabiliğin En Belirgin Özellikleri Nelerdir?
Arap yarımadasında baskın ve güçlü olmaları nedeniyle inançlarını gizlemeyen ve inançlarına göre hareket eden vehhabiler ülkemizde bir türlü dikiş tutturamamıştır. Suudi Arabistan’ın özellikle ülkemizdeki vehhabilik akaidine uygun neşriyat desteğine rağmen, vehhabilik dikiş tutmamıştır. Zaten ülkemizde kendilerini vehhabi olarak ifade etmeyen veya edemeyen guruplar, selefi gibi isimler icat ederek ve bu isimlerin ardına gizlenerek hareket etmektedir.
İnternet üzerinde de kendilerine takma isimler koyan ve her ismin başına “Ebu” koyarak daha radikal olduğunu düşünen bu hareket, selefi ismiyle kendisini gizlemiş olsa da, söylemleri ve söyleyegeldikleri şeyler hususunda, vehhabiliğin kurucusu olan Muhammed bin Abdülvehhâb’dan daha farklı bir şey söylememektedirler.
Fakat kendilerine bir kaynak göstermek gerektiğinde, Muhammed bin Abdülvehhâb’dan veya onun kitaplarından kaynak göstermez, ondan alıntı yapmazlar, Daha çok kaynak olarak vehhabiliğin ateşli savunucusu İbni Teymiye’yi kaynak gösterirler. Fakat ne gariptir ki, İbni Teymiye zamanında yaşamış âlimler tarafından tart edilmiş, söylediklerine ve iddia ettiklerine tek tek cevap verilmiş, hatta kimi sözleriyle İbni Teymiye’nin küfre düştüğüne dair fetvalar verilmiştir.
İbni Teymiye’nin hatalı ve küfre düşüren akaidi hakkında sayfalar dolusu kitaplar bilgi ve belge mevcuttur. Bu konuyu bu yüzden tafsilatlı yazmayacağız. Fakat Teymiye’den alıntılar yaparak, ehlisünnet Müslümanlara, kendileri de sanki ehlisünnetmiş gibi davranan ve kendilerini selefi diyerek tanımlayan, hatta daha da tehlikelisi, bir kısmının kendini tanımlarken, “Ben ehlisünnetim” dediği bu ortamda, onları tanımanın gerçekten çok önemli olduğu bir gerçektir.
Şimdi aşağıda sırasıyla Selefi hareketin yani vehhabiliğin iddialarını paylaşalım. Böylece onları söylemlerinden ve iddialarından tanıyarak, sinsice hareket eden bu ekolü zihniyetinden yakalamış oluruz:
-
01 – Vehhabiler Allahı Yarattıklarına Benzetir
Vehhabiler, Allah’ı insana benzeterek (Allah Kürsüye oturmuştur) diyorlar. (Feth-ul-Mecid, Abdurrahman bin Muhammed bin Abdulvahhab. S.256. Darusselam Yayınevi Riyad) Yine yakında ölen ve bu zamanın en büyük Vehhabi âlimi İbni Baz diyor ki: “Allah hakkında, organ ve cismi reddetmek yanlıştır” (Tenbihat firreddi ala men teevveles-sıfat İbni Baz s.19 Müftülük Genel Başkanlığı. Riyad)
Vehhabiler, Allah arşta istiva etti ayetinden yola çıkarak, istiva kelimesini “Oturmak” olarak tercüme edip Allah’ın aşta oturduğunu iddia etmektedir. İbi Teymiye’de aynı görüştedir. Biz buna ancak “Haşa ve sümme haşa” deriz. Çünkü oturmak fiili, insani bir davranıştır. Yaratılanlar oturur. Oturan ise, aynı zamanda kalkar, yürür, koşar, durur ve dinlenir, Oysa bu fiillerin hepsi yaratılmışlar için, yani insan ve hayvan içindir. Bu fiilleri Allah’ın yaptığını söylemek küfürdür.
-
02 – Vehhabiler Tespih Kullanmaya Bidat Der
Vehhabiler tespih kullanmazlar. Kullanan Müslümanı da sevmezler. Çünkü onlar için tespih kullanmak bidattir. Oysa Tesbihleri parmakla saymak ve tesbih kullanmak caizdir. Resulullah, bir kadının çekirdeklerle veya çakıl taşlarıyla tesbih çektiğini gördüğü halde yasaklamamıştır. Bununla alakalı hadis onlarında sahih hadis kitabı olarak kabul ettiği Ebu Davud ve Tirmizi’de mevcuttur.
-
03 – Vehhabiler Teşbih Yapılan Ayetleri Tevil Etmezler
Müteşabih âyetleri tevil etmek caiz değildir. (El Kavaid-ul Müsle, s.45 Riyad) Bu kaynakta görüldüğü üzere, Necid’de çıktıkları günden bugüne, bu hususta hiç değişmemişler, tevil yapılması gereken ayetleri, mecaz ifadeleri olduğu gibi kabul etmişlerdir. Oysa İmam Gazali onların bu hata ve yanlışları için bakın ne buyurmuştur:
Allah’u Teâlâ, mekândan münezzehtir. Ehli-i bâtıl, istiva, vech, yed gibi kelimeleri tevil etmedikleri için sapıtmışlardır. Allah’ın, Arşı istiva etmesi, Arşı hükmü altına alması demektir. “Hükümdar, Irak’ı kansız olarak istiva etti” demek, “Irak’ı kansız olarak ele geçirdi” demektir.
Bu sapıklıklarına da (Selefin yolu) diyerek selef-i Salihine, [Ashaba ve Tabiine] iftira ediyorlar. Yedullah’da ki (Allah’ın eli) yed kelimesini el gibi düşünmemeli. Mesela, (Falanca şehir, filanca valinin elinde) denilince, o şehrin valinin elinin içinde değil, onun idaresi altında olduğu anlaşılır. İstiva, vech gibi kelimeler böyle tevil edilir. (İlcam-ül-avam)
-
04 – Vehhabiler Sakalı Az Kesmek Bile Haramdır Der.
Erkeğin sakalını az da olsa kesmesi haramdır. (Et-Tahkik vel İzah li-Kesir min Mesail el-Hac vel-Umre vez-Ziyare, s.16) Hâlbuki bu katı tutumlarına rağmen, Arap yarımadasının en samimi, en vehhabiperver zatları yanaklarını sıfırdan tıraş ederek, çenesinde bir tutam sakal bırakır. Bu sakal tipini birçoğu vehhabiliğin bir göstergesi olarak kullanır. Fakat Resullah (sav) Fitneyi tarif ederken bakın ne buyuruyor:
Zebid müftîsi, Seyyid Abdürrahmân “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki: Ehlisünnetten ayrılanları ret ve bozuk olduklarını bildirmek için, şu hadis-i şerifi okumak yetişir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Arabistan’ın şark tarafından bir kimseler çıkar. Kur’an-ı kerimi okurlar. Fakat Kur’an-ı Kerim, bunların boğazlarından aşağıya gitmez. Okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Yüzleri de hep tıraşlıdır). Çoğunun en mühim vazifelerinden biri, başı tıraş etmektir. Yanaklarını tıraş edip, yalnız çeneleri üzerinde sivri sakal bırakırlar.
-
05 – Vehhabiler Türbe Ziyaretini Şirk Kabul Eder.
Elbetteki bugün cahil sofinin veya din bilmez kimilerinin türbelere giderek dilekte bulunması, türbelere çaput bağlaması ve yine türbedeki zatlardan garip isteklerde bulunması şirk olur. Fakat ehlisünnet inancına sahip bir Müslüman, dinini bilen ehlisünnet bir Müslüman türbe ve mezarlık ziyaretinde, ne mezarlara tapar, ne türbeye çaput bağlar, Ne de mezarda olan zattan direk herhangi bir şey ister.
Ehlisünnet inancına sahip bir Müslüman “Bana yaklaşmak için vesile arayın” ayeti gereği vesilelere tutunarak, Allah’ın sevdiği kulları hürmetine, onları vesile edinerek istediğini yine Allah’tan ister.
-
06 – Vehhabiler Vesileyi Şirk Kabul Eder
Peygamberin hürmetine demek caiz değildir. (Et-Tevhid, s.70, Riyad) Halbuki maide 55 ayetinde Rabbimiz “Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın” buyuruyor. Yine peygamber efendimiz (sav) İbni Mace’de “(Allahümme innî es’elüke bihakkıssâiline aleyke) Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin kimselerin hatırı için, senden istiyorum, diye dua ediniz) buyuruyor.
-
07 – Vehhabiler Tasavvuf Ehlini Müşrik Sayar
Yahudilerden önce tasavvufla savaşın; çünkü onlarda Mecusi ruhu vardır. (El-Mecmua el-Mufid min akidet el-tevhid, s.102 Mektab Darül-fikr, Riyad) Bu kaynaktanb aşka, neredeyse her sohbetlerinde, he cümlelerinde, her vaazlarında sözü dönüp dolaştırıp tasavvufa getirir, sonrada tasavvuf ehlini kendi indi delillerine dayanarak müşrik ilan ederler.
Tasavvuf ehlinin şeyhlerine taptıklarını iddia eder. Rabıtayı kabul etmezler. Hâlbuki bu iddialar bütünüyle yanlıştır. Çünkü hiçbir tasavvuf ehli şeyhine tapmaz. Rabıta ise iyi şeyleri düşünmekten ve iyi şeyleri hayal etmekten başka bir şey değildir. Çünkü insan tefekkür ederken, Allah’ı düşünemez. “Allah’ı hangi şekilde düşünür ve hayal edersen, bil ki Allah o değildir” Düsturu gereği, tasavvuf ve tarikat ehli, bağlı olduğu şeyhi göz önüne getirerek tefekkür ve zikir yapar.
-
08 – Vehhabiler Müslümanı Tekfir Ederler
Belki de onların İslam dünyasından kopmalarında en büyük etken budur. Tabi sadece İslam dünyasından değil, dini İslam’dan kopmalarının nedeni de budur. Çünkü tekfir etmek onların akaid ve inançlarında var. Dağı, taşı, eşi, dostu her şeyi tekfir ederler. Günümüzde vehhabiler ve onların uzantıları selefiler, öyle bir noktaya geldi ki, aynı sohbet ortamında bulunan iki selefi birbirini anlaşamadığı için tekfir eder.
Belki içimizde birileri tekfirin ne olduğunu bilmiyordur. Tekfir; Müslümanı kâfir olmakla itham etmektir. Vehhabilik, tam da bu akait üzere bina edilmiştir. Zaten bu yüzden Müslümandan başkasıyla uğraşmazlar. Gittikleri her yerde her ortamda, bu akait yüzünden fitne çıkarır, Müslümanın karşısında olanların ekmeğine yağ sürerler.
Nitekim en yakın örnek Suriye’de işidin Esad’la savaşan mücahitleri tekfir ederek, Esad’ın yanında yer almasını ve mücahitlere karşı savaşmasını örnek gösterebiliriz. Daha da kötüsü işid dağıldığında, aldattıkları kadınları ve çocukları pkk gibi sol bir örgütün insafına terk etmek hususunda da hiç çekinmemişlerdir.
Onların vaazlarında ve sohbetlerinde bulunursanız eğer, yarım saat süren bir konuşmada bile, mutlaka bir cemaati veya sizin Müslüman bildiğiniz bir takım insanları tekfir ettiklerini, onları küfürle itham ettiklerine şahit olursunuz. Dahası iki selefi cemaatin hızını alamayıp birbirlerini tekfir ettiğini de görürsünüz.
Hâlbuki tekfir konusunda kuraldır. Eğer küfürle itham ettiğin kişi Müslümansa, tekfir sana döner, sen kâfir olursun. İşte bu kıstas yüzünden vehhabilik veya selefilik dinen ve aklen kendi kendilerini telef etmiştir. Kaldı ki yine ehlisünnet inancına göre, bir adama kâfir diyebilmen için üzerin de iki alameti görmen gerekir. Bunlardan biri papazların beline bağladığı zünnar, diğeri ise bir insanın boynuna astığı haçtır. Bu açık iki alametin dışında hiçbir insan ehlisünnet inancına göre tekfir edilmez.
Hatta bir insanda 99 küfür alameti olsa, 1 de Müslüman alameti olsa, o kişinin Müslümanlığına hükmedilir. Kaldı ki, tekfir kadıların işidir. İslam mahkemelerinin işidir. Bozacının, şıracının veya tantunici ismetin değil…
-
09 – Vehhabiler Kafire İnen Ayetle Mümini İtham eder
Ayetlerin nüzul yani iniş sebepleri vardır. Bir ayetten ne kastedildiği, ne anlatıldığı, ne için indiğiyle alakalıdır. Bu yüzden müçtehitler, müfessirler bir ayetin iniş sebebini bilmeden ve iniş sebebini zikretmeden tefsir yapmazlar.
Çünkü kimi ayet kâfirden ve kâfirin özelliklerinden bahsederken, kimi ayet münafıklardan ve münafıkların özelliklerinden bahseder. Kâfirden ve kâfirin özelliklerinden bahseden ayeti getirip, Müslümana okuyarak, Müslümanı küfürle itham edemezsin. İşte vehhabiliğin, selefiliğin en çok yaptığı ve bu yüzden çok büyük hataya düştüğü meselelerden biride budur. Bu konuyla alakalı aşağıdaki hadis ibret nazarlarıyla temaşa edilmelidir.
“Kâfirler için gelmiş olan ayetleri, Müslümanlara yükletirler” [Buhari]
-
10 – Vehhabiler Allah Arştadır der
Yine bir ayeti tevil etmeden çıplak manasını alarak, Allah’ın arşta olduğunu iddia eden vehhabi inancı bu iddiasıyla Allaha mekân isnat etmektedir. Ülkemizde yaşayan selefiler, bu iddiayı hiç çekinmeden youtube üzerinde çektikleri videolarla ve mahalle arasında yaptıkları sohbetlerle dillendirmektedir.
Hâlbuki Allaha mekân isnat edilemez. “Allah eğer bir mekândaysa, bir mekâna sığıyorsa, bir mekânda bulunuyorsa, o halde başka bir mekânda yoktur, başka bir mekânda bulunamaz” gibi absürt bir sonuç çıkıyor ortaya. Oysa Ehlisünnet Müslümanlar Allaha mekân isnat etmez. Allah’ı bir bölgeye, bir alana, sığdırarak, Allaha beşeri sıfatlar vererek, Allah’ı küçültmez.
Nitekim Allah’ın arşta olduğunu söyleyen İbni Teymiye yöneltilen bir soru karşısında, ne İbni Teymiye ne takipçileri doyurucu ve mantıklı bir cevap verebilmiştir. “Arş yaratılmadan önce Allah neredeydi?” Selefi veya vehhabilerin en önemli handikaplarından biri budur.
Arş yokken Allaha isnat edecek bir mekân bulamayan vehhabiler, “Arş eskiden beri Allah ile vardı” da diyemiyor. Çünkü bu durumda şirkin en büyüğünü sergileyerek, yani arşı, Allaha ortak koşarak, yani arşın kadim olduğunu söyleyerek küfre düşeceklerdir.
“Allah ezelde varken O’ndan başka hiç bir şey yoktu” [Buhari]
Ehlisünnet Yolu Dosdoğru Yoldur
İman tertemiz bir örtü, bembeyaz bir süt gibidir. Leke götürmez, kir kabul etmez. Ehlisünnet demek 1400 yıllık bir külliyat demektir. Yüzbinlerce âlim, binlerce muhaddis ve yine yüzlerce müçtehit demektir. Ehlisünnet demek dinin hükümleri karşısında âlimlerin neredeyse tamamının mutabakata varması, “Evet bu mesele böyledir” diyerek, var olan hükümleri tasdiklemesi demektir.
Akide ve amel noktasında ehlisünnet anlayışı, kuran ve sünnetin hükümlerini ölçü kabul eder. Ve bu ölçünün dışına çıkmaz. Ehlisünnetin ameli ve akidevi imamları hususunda, onların yanlış yaptığını, hatalı olduğunu söyleyen tek bir âlim gelmemiştir. Onlara ancak cahil ve cühela kesim, bilmeden, ehlisünnet düşmanlığı yüzünden buğz eder. Yoksa mezhep imamlarının bariz hataları herhangi bir şekilde ortaya konmuş değildir.
Ehlisünnet ve cemaat, kurtuluş fırkasıdır. Fırka-i Naciyedir. Çünkü ehlisünnet orta yoldur. Dinde aşırıya kaçıp helak olanlar gibi ne aşırıya kaçar, ne de dinde geri kalıp helak olanlar gibi dinde geri kalır. Şimdide konumuzu sözlerin en güzeliyle bitirelim:
“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız. ” Buhari, Sahih, İman, 2/29
Vehhabilik İnancı Hakkında 10 Önemli Bilgi adlı konumuza son verirken, tekfircilik ile alakalı videolar izlemek isterseniz, burayı tıklayarak youtube üzerinden izleyebilirsiniz.